Friday, December 6, 2013

Mustafa

Ümitsiz, mecalsiz, yetersiz, kuşatılmış, sessiz 
Hissediyorsan kendini,
Gel hadi, bu yurt kimsesizlerin yeri
Ben de yalnızdım evsiz barksızdım,
İnsana inandım, teslim olmadım, 
Sen de inan buna, sen de inan buna 
Hatırla beni

Kimilerine göre Atatürk'ü yanlış anlatan sıfatları içeren fakat Mustafa Kemal'i kendime en çok yakın hissettiren, işte bu dizeler. İlginçtir bu yakınlığı anca 24 yaşında hissedebilmem. Şiirin tamamını Can Dündar, Mustafa filmi için yazmış ve bu kısmını Genç Bakış programında okudu. Ona bir teşekkür borçluyum çünkü yurtdışında kendimi ne zaman yalnız, yetersiz, ıssız, özellikle kararsız ve sabırsız hissetsem bu şiiri dinlerim ve kendimde kuvvet bulurum. 

Aslında ilginç olan nokta bu yakınlığı her yılki kutlamalara, anma törenlerine rağmen içten bir sıcaklığı 24 yaşında anca hissedebilmem değil, 6 yaşında anaokulunda boyumun yaklaşık 2 katı yüksekliğinde duran bir tüplü ekrandan Sarı Zeybek'i izledikten sonra, o son sahnedeki gözleri çökmüş yüz sebebi ile ilkokulun sonuna kadar yorganın altında korku ile uyumamdır. Belgeselin sonlarına doğru "ahhh, ayy, eyvaaah" gibi serzenişlerle öldüğünün yaklaşmasından duyulan o korku dolu heyecanın daha dört işlemi yeni öğrenmeye çalışan çocukların üzerindeki etkisidir. İlkokulda iken her 10 kasımda ferforjelerin içerisinde ulaşılamaz gibi görünen bir büstün her iki tarafına koyulmuş sağa sola savrularak yanan meşalelerin o kara görüntüsünü izlerken, her yıl ürpererek duyduğum sirenler ve ilkokul hocamın o yaşlarda çok anlam veremediğim ağlayışıdır. Üniversitedeyken 10 kasımlarda 09.05 öncesi gösterilen fotoğrafların arasında pijamalı olanları görünce bazı kişilerin rahatsız olmasıdır. Smokinle mi uyusun be kardeşim!

Atatürk pijama giyemez, içki içemez, üzülemez, yalnız kalamaz kalmamıştır hayatı boyunca, bir salıncakta çocuklar gibi sallanıp gülmek mi? Asla! 

Hani güzide bir milletvekilimiz başbakanımıza dokunmanın bile bir ibadet olduğunu söylemişti ya, bu bakış açısının da ondan aşağı kalır bir yanı yok malesef!

http://www.youtube.com/watch?v=vO55uS3Bq-g

Wednesday, December 4, 2013

Eğitim...

28.11.2013

Bugün öğle yemeği sırasında bir arkadaşım ile watsapp'tan konuşurken akademik lise, açık lise gibi taslaklardan haberdar olup olmadığını sordum. Malum dershaneler eğitim sisteminin en büyük sorunu ya, bugünün en çok tartışılan konusu kapansınlar mı, dönüşsünler mi, böyle kalsınlar mı... Sonra yemeğimi yerken bir düşündüm ve aklıma gelenlerden bazıları şunlar;

-- Beni iyi tanıyanlar, ne kadar memleketçi biri olduğumu bilirler. Özluyorum abi ne yapayım, buralarda uzun süre kalınca bir eksiklik hissediyorum. Tabi 10 yıl sonra nerede olacağımı Allah biliyor ama nasip olur ise ileride çocuklarımı Türkiye'de büyütmek isterim ve bugün'e kadar ülkede neler olduysa bu fikrim değişmemişti. Ta ki son zamanlarda yaşanan gelişmelere kadar. Bu aralar gündemin kafamda yarattığı soru işaretleri aklımı çok kurcalıyor. 3-5 yılda bir değişen bir eğitim sistemi 15-20 yıl sonra ne olur, ne kadar nitelik kazanır, tam anlamıyla Allah'a emanet.

-- 10 yıl önce üniversite sınavı farklıydı, benim girdiğim sınav farklıydı, kardeşimin bu sene gireceği sınav farklı olacak. Bu durum, farklı yaş grupları arasındaki bağ kurmayı zorlaştırmaz mıdır? Yaşananlar, öğretilenler, mantalite, çok farklı. Tabi ki herkes tornadan çıkmış gibi olmasın, ama millet kendinden 3-5 yaş küçük birine tavsiye bile veremeyip, bizim zamanımızda şöyleydi böyleydi diyorsa -ki bizim zamanımız dediği 40-50 ay öncesi- burada bir sıkıntı var demektir.

Bu konu ile ilgili başka bir noktayı da aklım almıyor. Bu yaşıma kadar olan birikimim ile eğitim'in kümülatif yani birikerek ilerlediğini düşünüyorum. Yani, sistem bir çocuğu yetiştirir, o kişi de tecrübelerini ileride çocuklarina aktarır, şunu yap bunu yapma gibisinden. Eğitim sistemi üzerinden konuşursak, mesela: "Anadolu Lisesi'ne gitme Fen Lisesi'ni kazanmaya çalış, veya güzel sanatlar lisesi'ni de düşünebilirsin". Ben daha benden 7 yas küçük kardeşime bir öneri veremezken ileride çocuklarıma nasıl bir fikir verebilirim? Bu noktalara muhalefet olarak, gelişen bir ülkedeyiz yeni okullar yapılacak yeni sistemler olacak tarzı fikirler, aklıma gelen ve fena olmayan eleştirilerden. Ama bu kadar da sık degişirse sistem, bir süre sonra bırak anne-babanın çocuğuna fikir vermesini, okullarda üst dönemin bir iki alt dönemine aktaracak tecrübesi kalmaz. Ah biraz istikrar...

-- Meslek liseleri diye bir kavram var, malum. Avrupa'da bu yaşıma kadar belli aralıklarda, İspanya'da, Almanya'da ve İsvicre'de yaşadım ve gördüm ki Alman ekolü, buna İsviçre de dahil, bu konuda fevkalade başarılı. Bazen Türkiye'de şöyle yorumlar yapılır; dayım'ın oğlu Münih'te yaşıyor, şansı vardı ama okumadı ve meslek lisesini bitirdi. Buranın tabiri ile meslek 'yaptı'. Bu bakış açısı bile Meslek Liseleri'nin Türkiye'de insanların gözünde ne kadar düşük bir seviyede olduğunu kabak gibi gösteriyor. Adam, oğlunu yetenekli dahi olsa böyle bir liseye göndermiyor, mühendis yapıyor. Bu konu ile ilgili gani gani sebepler var, eğitimin kalitesi, çocuğunu yüksek puanlı yere sokmaya calışırken evebeynlerin kendi arasında afedersiniz 'sidik yaşına' girmesi, meslek liselerinin tanıtım veya imaj sıkıntısı. Kaliteli eğitim verilmiyor olabilir, detaylı bilgim olmadığı için bu konuda birşey söyleyemem, ama bu sürü psikolojisi, öyle bir noktaya gelmiş ki, ülkenin başbakanı'na "Her üniversite mezunu iş bulacak diye bir koşul yok." dedirtmiş, kusura bakmayın ama doğru bir tespit. Kalifiyeli elemanı yetersiz, bir o kadar da üniversite mezunu olan bir ülkede,en basit ve kaba bir anlatım ile nasıl para basınca bolluğundan değeri düşer, bizim de değerimiz böyle düşüyor. Bu konuyu uzun uzun da yazabilirim AMMA, benim bu durum ile ilgili asıl anlayamadığım, devlet bunu nasıl çözemiyor. Kardeşim, o kadar insan çalışıyor bu bakanlıkta, bir sürü bürokrat var, uzman var, danışman var, yahu birileri de şunu düzeltelim demiyor mu? Bir belge bulamadım internette ama hadi dediler, proje üretildi, 'yetkili' kişilerin imzası alındı. Sonuç? Sonucu, yazının altına koyduğum fotografı ve linki ile yazıma ekliyorum. Saygısızlık olmasın ama devletin uzun sureli plan yapamama yeteneği beni benden alıyor demeliyim. Kısaca bu liseler ve okuyanları da Allah'a emanet kardeşim kimse kusura bakmasın.

Geçen ay bir TV programının videosunu izlerken Yılmaz Özdil'in bir nasihatı vardı ve malesef dogru. Kısaca vermek istediği mesaj şuydu; gencler sizler İsviçre vatandaşı falan değilsiniz, geleceğiniz meçhul, sevdiğiniz işi yapın demek bos olur, malesef yaptığınız işi sevin. Acı ama gerçek, yalan yok allaha emanetiz :)