Friday, December 7, 2012

Malta Anıları

(02.12.2012-05.12.2012) Öncelikle bu kadar küçük bir ülke beklemiyordum, şirin ve tatlı bir ada ülkesi. Ülkenin ekonomisi ve diğer dinamiklerinin turizme bağlı olduğunu her noktada görüyorsunuz. Mimari yapısında bana ilginç gelen bir nokta ise yapıların birçoğunda cumba bulunuyor olması. Yapıların arap mimarisinden aldıkları etki de rahat bir şekilde görünüyor.

Türklere ise hissedilir bir önyargı görmedim ancak Malta'ya gelmeden tarihteki ilişkilerimizi okuduğumda birçok kaynak 16. yy'da yaptığımız kuşatmadan bahsediyor. Farklı kaynaklarda değişik rakamlar bulmak mümkün ancak Osmanı saldırısını püskürtülürken bizim kat be kat daha fazla kayıp verdiğimiz, onların da askeri olarak bir zafer kazandıkları kesin. İlginç olan ise bu zaferi de hala günümüzde de 8 Eylül'de kutlamaları. Bu kutlamayı öğrendiğimde atalarımız ile ilgili aniden bir gurur duyma hissi yaşadım çünkü eğer bir ülke 450 yıldır bir saldırıyı püskürtmeyi kutluyor ise, edadımızın kurduğu devletin, zamanında ne kadar büyük olduğunun anlayabiliyorum. Tabi nasıl oldu da bu kadar güçlü bir devlet, o dönemden 20. yüzyılın başına geldiğinde çöktü, apayrı bir hikaye...

Malta'da geliş sebebim ise Avrupa Öğrenci Birliği 63. Genel Kurul toplantısına katılmaktı. Genel anlamda istediğimizi alabildiğimiz için çok memnunum. Türkiye'deki üniversite öğrencilerini, uluslararası düzeyde temsil etmek için ilk adım olan aday üyelik statüsüne kavuştuk ve üyelik sürecini başlatmış olduk. Üyelik sunumunu yaparken Türkiye'de oluşturulan öğrenci temsiliyeti sisteminden bahsettim ve ardından yarım saate yakın soru cevap kısmını sürdü. Tüm soruları yanıtladım ancak bazıları ciddi anlamda zorladı beni. Ancak oylama sonunda kazandığımız statü, tüm emeğimize değdi. Bu nokktaya kadar gelmemiz beni mutlu etti ancak tam üyelik için yapılması gereken çok iş var. İnanıyorum ki tüm aşamaları en kısa süre atlayıp, Türkiye'yi bu birlikte temsil edeceğiz.

Galatasaray Üniversitesi Öğrenci Konseyi'nden Genel Kurul'a katılan diğer delegeler; Ediz Tokabaş ve Serdar Yağcı

Genel Kurul'da aday üyelik sunumunu gerçekleştirirken

Türk Mezarlığı


Avrupa Öğrenci Birliği Başkanı ve Türk delegeler

Otel odasından sahil'in görüntüsü

Şehrin merkezinde bir çok dar sokak var.

Genel Kurul'da aday üyelik sunumu sonrası soruları yanıtlarken


Belgrad anıları

(12.11.2012-18.11.2012) Genel olarak Sırbistan'ı, gördüğüm balkan ülkelerine kıyasla daha az gelişmiş bir ülke olarak gördüm. Bölgedeki savaştan sonra kendini yeteri kadar toparlayamamış. Hatta birkaç bina vardı ki muhtemelen bir top mermisiyle vurulmuş, ve hala belli bir kısmı hasarlı biçimde duruyordu. Binaların mimarisinde ise komünist dönem etkileri var, genelde dümdüz, dik kesitli ve kaba binalar.Yemek kültürleri fena değil, özellikle Avrupa'ya kıyasla zengin bir mutfakları var.

Katıldığım organizasyon ise Avrupa Endüstri Mühendisleri ve Yönetim Bilimleri Öğrencileri Topluluğu'nun (ESTIEM) bir organizasyonuydu. 4 gün boyunca genel kurul toplantıları devam etti. Toplantılar arasında birçok çalıştay grubuna katıldım. Genel izlenimim ESTIEM'in köklü bir kurum ve kendine has bir kültürünün olması, özellikle Avrupa Öğrenci Birliği genel kurullarına kıyasla bir hayli eğlenceli ve rahat geçtiğini söyleyebilirim.

Endüstri Mühendisliği bölümünün ülkemizde ne kadar yaygın ve tercih edilen bir bölüm olduğunu herkes bilir. Bu bölümlerde okuyup mezun olan öğrencilerde gördüğüm ve beni bazı zamanlarda ciddi anlamda rahatsız eden bir durumu paylaşmak istiyorum. Her büyük ve kurumsal firmanın işe alım süreçlerinde dikkat ettikleri noktalar vardır. Bazı üniversiteler, bazı bölümler, hatta öğrencilerin CV'lerine yazmak için "yarıştığı" bazı organizasyonlar, bu kriterlerden sadece birkaçı. Bu bölümde okuyan öğrencilerin malesef büyük bir kısmı, bu firmalarda iş bulmayı ve hayatları boyu bu firmalarda çalışıp, yüksek mevkilere ulaşmayı hayal ediyorlar. Tabiki bir öğrencinin kariyer planı böyle bir yol olabilir ancak beni rahatsız eden nokta, bu öğrencilerin firmalar dışında bir seçeneklerinin olmayışını düşünüp, herkesten farklı ne yapabiliriz sorusunu kendilerine sormamaları.

Bu sorunda ise tabii firmaların da rolleri büyük. Öyle bir sistem oluşturuyorlar ki, öğrencilerde işe alındıklarında hayatlarının en büyük başarılarına ulaşacakları psikolojisi yaratılıyor. Son 3-4 yılda; Endüstri Mühendislerinin organize ettiği ulusal ve uluslararası birçok oranizasyona katıldım ve katılımcı öğrencilerin kendi şirketlerini kurmaları yolunda vizyon oluşturan konuşmalar, malesef çok nadir yapılıyor. Kısacası, bu şirketler, Sabancı Üniversitesi'nden bir hocamın bize hep hatırlattığı gibi "koltuk doldurmak değil, yaratmak" tarzında düşünceleri öldürüp, kendi kurdukları sistem için gençleri yarıştırmakla kendilerine daha kalifiye elemanlar bulabilirler ancak ülkenin geleceğine büyük bir zarar veriyorlar.

Kurulan bu sistem ve genel eğitim sistemi ile ilgili ilginç birkaç anımı aktarmak istiyorum. Belgrad'da yapılan açılış gününde konuşmacılardan bir tanesi "business school" diye tarif edilen üniversiteleri yüzme havuzları olmayan yüzme kurslarına benzetmişti. Nasıl yüzüleceği, kulaç atmanın, nefes almanın nasıl olacağını öğrettiklerini ancak mezun olanların tecrübe olmadan öğrendiklerinin hiçbir işe yaramadığından bahsetti. İş dünyasına yönelik eğitim veren okullardaki durumun ise aynı olduğu, mezun öğrencilerin profesyonel hayata başladıklarında tecrübe olmadan çok zorlandıklarının görüldüğünü söyledi ve bu durumda sistemde bir sıkıntı olduğunu iletti. Bu noktaya ek olarak, geçen sene Kopenag'da dinlediğim bir konuşmadan örnek vermek istiyorum. 2012 Mart ayında, Danimarka Öğrenci Birliği'nin düzenlediği 23. Avrupa Öğrenci Kongresi'ne katıldım ve açılış konuşmalarından birini Danimarka'nın bilim, inovasyon ve yüksek öğretim bakanı Morten Østergaard yaptı. Bakan, eğitim sisteminde ilkokul eğitiminden üniversite eğitimine doğru mezunlara bakıldığında, eğitim seviyesinin artışının, öğrencilerin girişimciliğini öldürdüğünü ve bu durumun ülke ekonomi için bir risk taşıdığından bahsetmişti.

Bu iki konuşma örneğini bir noktada toparladığımda, günümüzdeki eğitim sisteminin öğrencilerin yaratıcılıklarını körelttiğini, piyasada oluşturulmuş sistemler dışında, istihdam yaratabilecek farklı fikirleri de törpülediğini, "okumuş öğrencilerden oluşan bir koyun sürüsü" oluşturduğunu düşünüyorum.



Belgrad Ana Tren İstasyonu

Genel Kurul'un açılış oturumunda Üsküp yöresi'nin halk danslarına benzeyen bir dans izledik.

Belgrad Ana Tren İstasyonu

Karalama Kültürü

04.12.2012

İnsanları karalamanın malesef bu kadar ucuz olduğu bir memleketimiz var. Tanınmış bir müteahid, bir televizyon programına çıkıyor ve ona toplum tarafından merak edilen birçok soru yöneltiliyor. Bu kişinin politik görüşü, politikacılar ile ilişkileri, işlerindeki şeffaflığı, karakteri, pahalı zevkleri, geçmişi, kısacası herşeyi tartışılabilir. Ben de kendisini bazı konularda eleştiriyorum ancak yarım saatten uzun süren bir programda, bazı sorular ile konuşmacının ne söyleyeceğini düşündüğü veya refleksif olarak yaptığı hareketlerden oluşan bazı video parçalarını birleştirerek konuşmacının haksızlığınıı ispat etmeye çalışmak, Türkiye'deki olaylara tek taraflı bakış hastalığının en büyük örneklerinden biridir.

Bu hastalığın vücutta oluşturduğu sonuçları; sağcılar, solcular, muhafazalarkar, kemalistler ve diğer birçok düşünce yapısının içinde bulunduğu çatışmalarda görebileceğimizi düşünüyorum. Ancak en açık olan sonuç; birbirini dinlemeden içinde olunan bu tarz tartışmalar; malesef birçok olayda tarafların bir çeşit mastürbasyonundan ve kendilerini tatmininden öteye gitmiyor ve zararı her zamanki gibi Türkiye ve milletimiz görüyor.

İnanıyorum ki bir gün; bir kişiyi eleştirmek isteyenler, belgeler ve kanıtlar ile o kişinin karşısına çıkıp, onun da bu konu ile ilgili savunmasını dinleyecek, sonrasında iki taraf da kişisel muhakemesini yapabilecek. İşte o gün Türkiye, modernleşmenin en önemli adımlarından birini atacak.