Katıldığım organizasyon ise Avrupa Endüstri Mühendisleri ve Yönetim Bilimleri Öğrencileri Topluluğu'nun (ESTIEM) bir organizasyonuydu. 4 gün boyunca genel kurul toplantıları devam etti. Toplantılar arasında birçok çalıştay grubuna katıldım. Genel izlenimim ESTIEM'in köklü bir kurum ve kendine has bir kültürünün olması, özellikle Avrupa Öğrenci Birliği genel kurullarına kıyasla bir hayli eğlenceli ve rahat geçtiğini söyleyebilirim.
Endüstri Mühendisliği bölümünün ülkemizde ne kadar yaygın ve tercih edilen bir bölüm olduğunu herkes bilir. Bu bölümlerde okuyup mezun olan öğrencilerde gördüğüm ve beni bazı zamanlarda ciddi anlamda rahatsız eden bir durumu paylaşmak istiyorum. Her büyük ve kurumsal firmanın işe alım süreçlerinde dikkat ettikleri noktalar vardır. Bazı üniversiteler, bazı bölümler, hatta öğrencilerin CV'lerine yazmak için "yarıştığı" bazı organizasyonlar, bu kriterlerden sadece birkaçı. Bu bölümde okuyan öğrencilerin malesef büyük bir kısmı, bu firmalarda iş bulmayı ve hayatları boyu bu firmalarda çalışıp, yüksek mevkilere ulaşmayı hayal ediyorlar. Tabiki bir öğrencinin kariyer planı böyle bir yol olabilir ancak beni rahatsız eden nokta, bu öğrencilerin firmalar dışında bir seçeneklerinin olmayışını düşünüp, herkesten farklı ne yapabiliriz sorusunu kendilerine sormamaları.
Bu sorunda ise tabii firmaların da rolleri büyük. Öyle bir sistem oluşturuyorlar ki, öğrencilerde işe alındıklarında hayatlarının en büyük başarılarına ulaşacakları psikolojisi yaratılıyor. Son 3-4 yılda; Endüstri Mühendislerinin organize ettiği ulusal ve uluslararası birçok oranizasyona katıldım ve katılımcı öğrencilerin kendi şirketlerini kurmaları yolunda vizyon oluşturan konuşmalar, malesef çok nadir yapılıyor. Kısacası, bu şirketler, Sabancı Üniversitesi'nden bir hocamın bize hep hatırlattığı gibi "koltuk doldurmak değil, yaratmak" tarzında düşünceleri öldürüp, kendi kurdukları sistem için gençleri yarıştırmakla kendilerine daha kalifiye elemanlar bulabilirler ancak ülkenin geleceğine büyük bir zarar veriyorlar.
Kurulan bu sistem ve genel eğitim sistemi ile ilgili ilginç birkaç anımı aktarmak istiyorum. Belgrad'da yapılan açılış gününde konuşmacılardan bir tanesi "business school" diye tarif edilen üniversiteleri yüzme havuzları olmayan yüzme kurslarına benzetmişti. Nasıl yüzüleceği, kulaç atmanın, nefes almanın nasıl olacağını öğrettiklerini ancak mezun olanların tecrübe olmadan öğrendiklerinin hiçbir işe yaramadığından bahsetti. İş dünyasına yönelik eğitim veren okullardaki durumun ise aynı olduğu, mezun öğrencilerin profesyonel hayata başladıklarında tecrübe olmadan çok zorlandıklarının görüldüğünü söyledi ve bu durumda sistemde bir sıkıntı olduğunu iletti. Bu noktaya ek olarak, geçen sene Kopenag'da dinlediğim bir konuşmadan örnek vermek istiyorum. 2012 Mart ayında, Danimarka Öğrenci Birliği'nin düzenlediği 23. Avrupa Öğrenci Kongresi'ne katıldım ve açılış konuşmalarından birini Danimarka'nın bilim, inovasyon ve yüksek öğretim bakanı Morten Østergaard yaptı. Bakan, eğitim sisteminde ilkokul eğitiminden üniversite eğitimine doğru mezunlara bakıldığında, eğitim seviyesinin artışının, öğrencilerin girişimciliğini öldürdüğünü ve bu durumun ülke ekonomi için bir risk taşıdığından bahsetmişti.
Bu iki konuşma örneğini bir noktada toparladığımda, günümüzdeki eğitim sisteminin öğrencilerin yaratıcılıklarını körelttiğini, piyasada oluşturulmuş sistemler dışında, istihdam yaratabilecek farklı fikirleri de törpülediğini, "okumuş öğrencilerden oluşan bir koyun sürüsü" oluşturduğunu düşünüyorum.
Belgrad Ana Tren İstasyonu
Genel Kurul'un açılış oturumunda Üsküp yöresi'nin halk danslarına benzeyen bir dans izledik.
Belgrad Ana Tren İstasyonu
No comments:
Post a Comment